5 Ocak 2012 Perşembe

Küçükken üzülmek ne güzeldi.karnımız acıkırdı sevdiğimiz çizgi film biterdi yada ne bileyim düşerdik üzülürdük.ama bizi üzen bizden başkası olmazdı.yalan yoktu her şey çok saf ve temizdi toz pembeydi hayat.zaman geçti büyüdük olgunlaştık küçükken en büyük dertlerimiz şimdi en güzel hatıralarımız oldu.çağ değişti koşullar değişti biz değiştik.15 yıl önce gece korktuğun için annenle babanın arasında uyurken şimdi sabah kalktığında 2 gün önce tanıştığın bir kız oluyor yanında.hayatına giriyor.belki çok güzel bir hayat sunuyor sana hiç olmadığın kadar mutlu uyanıyorsun her gün.belki kendini feda ediyorsun kendinden önce onu düşünüyorsun.güveniyorsun çünkü inanıyorsun.ama oda değişiyor.illa ki birisi değişiyor.hani bizi bizden başkası üzmüyordu ya hayatına soktuğun o kişi öyle bir kazık yerleştiriyor ki oturduğun her yerde onu hissediyorsun.suç onda mı?hayır.suç her zaman seven insanındır.yanındaki de sever ama hani biri daha çok sever diye bir klişe vardır ya suç hep o çok sevenindir.o daha saftır o hep çocuktur.çocuk olduğu için suçludur aslında.bitmeyecek bir çizgi film bulduğunu düşünür o çocuk.ve elbet o çocuk büyür.onu büyüten çizgi filmlerin bitmesi değil hayatına giren orospu çocuklarının kendi filmlerinde o çocuğu oynatmasıdır.neden insanlar uçkuru için birinin çocuğunu kullanır.kimin kimi üzmeye hakkı var bu hayatta? kim üzülmeyi hakeder? gibi binlerce soru var ama aslında bunların hepsi bom boş.çünkü 5 yaşındaki gibi bizi üzen yine biziz.o orospu çocuğunun filminde biz kendi isteğimizle oynuyoruz.sabah kendi isteğimizle yanında uyanıyoruz...kimsenin suçu yok tek suçlu biziz